9 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir Kadının Nihayeti

Gözlerini kapattı ve yaşların akmasını bekledi kadın. Akmadılar. Acı acı gülümsedi bunun üzerine. Gözyaşları bile utanıyordu onun acısından.
Hep böyle mi oluyordu acaba? Sonu gelmez bir kısır döngü müydü bu? Mutsuz oluyor, kendisini mutlu eden biriyle tanışıyor, sonra tekrar mutsuz oluyordu.
Kaderin acımasız bir oyunuydu bu. Sürekli karşısına onu çok iyi anladığını düşündüren birini çıkarıyordu. Sonra, dünyada acıdan başka hislerin de olabileceğini anlar anlamaz, o kişiyi elinden çekip alıyor ve onu tekrar acılara gömüyordu. Ya kader eşek şakaları yapmayı seven yaramaz bir çocuktu, ya da içinde haylaz bir çocuk barındıran insanlar acımasızca oyun oynuyordu.
Tutunabileceği bir şey aradı. Hayatında mevcudiyetini sürdüren bir tutam sevgi, umut, huzur ya da güven… Karanlıklara gömülmemesi için onu ellerinden tutup çekecek herhangi bir şey. Bulamadı. Elleri bomboştu, O’nunla dopdolu olan kalbinin aksine.
Ömür boyunca yoğun bir şekilde çalışarak bir vücudu ayakta tutan kalp, nasıl oluyor da tek bir insan yüzünden paramparça olabiliyordu? Bu acıyı hiçbir şekilde kaldıramıyordu.
Gülümsedi kadın. Tekrar ve tekrar gülümsedi. Bazen acının, ağlamaktan çok gülümsemekle ifade edileceğini öğrenmişti. Gülümsemelerinin çokluğu, iç dünyasında kopan fırtınaların büyüklüğünü haber veriyordu.
Gülümsedi ve önündeki kağıda, tüm hayatını mahveden o basit satıra tekrar baktı.
” Nişanlınız, bugün sabah saatlerinde hayatını kaybetti. ”
Bir insan bu acıyı nasıl kaldırabilirdi? Sanki acısı binlerce kırık cam parçası olmuştu ve haykıramadığı kelimelerle birlikte kalbine batıyordu.
Ne kadar saçma bir durumdaydı. Dilinde edemediği vedalar, gözüne akmayan yaşlar, elinde keskin bir bıçak vardı ve kalbi hep, hep O’nun adını haykırıyordu.
Bıçağın parlak yüzeyindeki yansımasıyla göz göze geldi ve ürktü kendisinden. Gözlerindeki delice bir bakışla her şeyi yapabilecek bir kadın duruyordu karşısında.
Bugüne kadar her acının atlatılabileceğine inanmıştı. Acısıyla baş edemeyip intihar eden insanları hep küçümsemişti. Güçlü biri olduğunu, hiçbir şeyin onu yıkamayacağını düşünmüştü.
Oysa şimdi anlıyordu ki, her insanın baş edemeyeceği bir acı vardı hayatta. Yalnızca bazı insanlar hayatları boyunca kendilerini ezip geçecek acıyla karşılaşmayacak kadar şanslıydı.
Bugüne kadar kalbinin atmayı bırakmasını istemek, bir canavar tarafından sivri hançerlerden oluşan bir kafese kapatılmış gibi hissetmek, ne yaparsa yapsın acısının geçmeyeceğini bilmek nasıl bir şey, bilmezdi. Bir tercih hakkı olsa hiç öğrenmemeyi isterdi. Ancak hayat ne yazık ki kimsenin isteklerine kulak asmayan bir işleyişe sahipti.
Sevmenin, parçalayıcı güce sahip bir pervanenin etrafında hiç durmadan dönmeye benzediğini anlamıştı. Günün birinde gücü tükeniyor ve kendini pervanenin eline bırakıyordu. Parçalanıyordu yavaşça, kimse görmeden, bilmeden…
Son kez gözlerini kapattı ve iki damla yaş süzüldü bu kez yanaklarına doğru.
Kadın kapattı son kez gözlerini, dünyanın acımasız yüzünü görmemeyi dileyerek. Kapattı gözlerini, kalbini boğan yaratığın keskin dişlerini görmemeyi isteyerek.
Ve sonra, kadının ömrüne bir nokta maiyetinde bir damla kan aktı kağıda.
O gün, tüm dünyadan bihaber, ıssız bir odada, acılarla dolu bir insan daha ölüme karşı savaşını kaybederek hayatına son verdi.
Öyle ya, ölüm bu savaşı er geç kazanıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder